VAAZDAN SONRAKİ GÖRÜNTÜ “VISION AFTER THE SERMON” – GAUGUIN
Konusunu dini bir hikayeden alan eser, sağda görülen güreş sahnesine göre isimlendirilerek Yakup’un Melekle Mücadelesi “Jacop Restling with the Angel” olarak da adlandırılır. İkinci isminden anlaşıldığı gibi eserin konusu Tevrat’ta geçen Peygamber Yakup’un bir melekle yaşadığı mücadeledir. Siyah giysisi içinde görülen Yakup, mavi giysisi ve sarı geniş kanatları ile dikkat çeken melek ile bir açık alanda güreşmektedir.
Bu güreş sahnesi resmin sağ üst kısmında yer alırken resmin geri kalanı bir izleyici kitlesi tarafından doldurulmuştur. Tuhaf biçimli beyaz şapkaları, beyaz önlükleri ve siyah elbiseleri içinde görülen bu bir grup kadın, Fransa’nın Breton bölgesinin geleneksel köylü kıyafetleri içindedir. Diz çökmüş oturan, dua eden ve şaşkınlıkla güreş sahnesine bakan bu Breton kadınlar gerçekte yaşanmayan, ve aslında sadece bir görüntüden ibaret olan sahneyi izlemektedirler. Kadınların sırasının en sağında kafası özel biçimde tıraş edilmiş olan papaz görünür. Papaz gözlerini önüne eğmiş aslında vaaz vermektedir. Kadınların da dolayısıyla bu papazın verdiği vaazı dinlediğini fark edebiliriz. Dolayısıyla kadınların papazdan dinledikleri Yakup ve melekle ilgili vaazdan sonra gözlerinin önünde beliren mucizevi görüntüyü hayranlıkla izlediklerini anlayabiliriz.
Bu noktada resmi çaprazlamasına bölen geniş ağaç gövdesinin görevi açıkça anlaşılır hale gelir. Ağaç resmin sağ üst kısmındaki gerçekdışı, hayal ürünü görüntüyü, sol alt kısımdaki gerçek dünyadan ayırmaktadır. Kadınlar ve papaz yalnızca hayalgüçlerinin etkisiyle görünen iki figüre rağmen kendi dünyalarında yaşamaktadırlar. Ağacın gövdesinin sağ tarafı doğaüstü tarafta kalmasının da etkisiyle üzerine düşen altın rengi ışığı yansıtır gibi resmedilmiştir.
Gauguin’in resimde bu konuyu işlemesinin ana sebebi materyalist şehir toplumuna hayatlarında var olan ruhani gizemi yansıtmak istemesidir. Nitekim, kendisi de fazlasıyla bunaldığı bu maddesel şehir yaşantısının Paris’i tamamen çürüttüğüne inanıp Fransa’nın Breton bölgesinde Port-Aven’de küçük bir köye taşınmıştır. Bu Breton köyünde ürettiği eserde yer alan basit, dindar insanlar, bıktığı Paris toplumuna karşı duruşunu simgeler. Kadınların olduğu tarafta görülen inek bu basit köylü yaşamının bir simgesidir.
Gauguin’in koyu kırmızı ile boyadığı zemin ve melekte kullandığı canlı renkler Breton kadınlarının siyah beyazla bezeli tekdüze renkleri ile zıtlık oluşturur. Bu zıtlık yine iki dünya arasındaki farkı yansıtır. Aynı zamanda bu canlı renkler ve figürlerin dış hatlarının belirgin çizgilerle çizilmiş olması ressamın kendi döneminde popüler olan İzlenimcilik’ten kopuşunun da simgesidir. Bu gerçeküstü parlak renkler ve blok halinde boyanmış alanlar kendi döneminden çok Gauguin’ın hayran olduğu Japon baskılarına öykünmesinden kaynaklanmıştır. Benzer bir şekilde resmin alışılageldik çizgisel perspektif kurallarına uymaması ve figürlerin rastgele kısımlarından kesilmiş olması yine dönemine aykırı tarzını yansıtır.
Gauguin’in hayatı boyunca medeniyetten ve toplum yaşamından kaçma çabası eserlerinde sıradışı bir tarz geliştirmesini sağlamıştır. Tıpkı diğer Ard-İzlenimci ressamlar (bknz. Kulağı Sargılı Otoportre “Self Portrait with Bandaged Ear” – Van Gogh ve Elma Sepeti “The Basket of Apples” – Cézanne) gibi renkler ve biçimlerle oynayan Gauguin, ileride ortaya çıkacak olan Dışavurumcu akımın (bknz. Kucaklaşma “The Embrace” – Schiele ve Çığlık “The Scream” – Munch)da habercisi olmuştur.
Konum: İskoçya Ulusal Galerisi “National Gallery of Scotland”, Edinburgh
Tarih: 1888
Dönem: 19. Yüzyıl
Akım: Ard-İzlenimcilik “Post-Impressionism”