Blog

İNSANIN OĞLU “THE SON OF MAN” – MAGRITTE

Belçikalı ressam René Magritte’in 1964’te yaptığı İnsanın Oğlu “The Son of Man” isimli eseri seyirciyi anlamını sorgulamaya iten çarpıcı bir görünüm ile karşılar.

Eserin tek figürü olan melon şapkalı ve pardesülü adam ortada hareketsizce durmaktadır. Adamın yüzünün tam ortasında büyükçe bir yeşil elma yüzün hemen hemen tamamını kapatır. Kaşların ve gözlerin ucundan bir kısmın zorlukla göründüğü bu yüzde nasıl bir ifade olduğunu anlamak mümkün değildir. Ayrıca havada asılı bu elmanın tuhaf duruşu de seyirciyi daha derin bir anlam aramaya yönlendirir.

Dikkatlice incelendiğinde eserdeki tek tuhaflığın elma olmadığı da görülür. Adamın üç düğmesinden ikisi iliklenmiş, üçüncüsü açık bırakılmıştır. Uzunca pardesü aşağı doğru devam eder ama sanki hiç sonu yokmuş, sonsuza uzanırmış gibi bir his bırakır. Eserin en ilginç noktalarından biri de adamın sağdaki kolunun ters dönmüş oluşudur. Bütün bu ayrıntıların yanı sıra geriplandaki duvar, durgun ve sonsuz görünen deniz ve bulutlu gökyüzü yine anlamları tam olarak anlaşılamayan ögelerdir.

Magritte eseri sade hatlarla tasarlamış ve komposizyonun temel ögeleri olan düşey ve yatay hatları adamın gövdesi ve duvar ile vurgulamıştır. Geriplandaki gökyüzü, deniz ve duvarın soluk mavi, gri ve kahverengi tonlarında renkleri arkaplanın daha da geriye gitmesine sebep olurken, aksine kravatın kırmızısı ve elmanın parlak yeşili öne çıkarak, seyircinin dikkatini çeken bölgelere dönüşür.

Elma olmadan eser muhtemelen son derece doğal görünümlü, sıradan bir eser olacakken, Magritte’in tam ortaya sıradışı biçimde yerleştirdiği yeşil elma esere gerçeküstücü havayı katar ve seyirciye bir sürpriz öge olarak sunulur.

Eseri anlamak için ressamın eserle ilgili söylediklerini incelemek bir ölçüde yardımcı olur:

“En azından yüz kısmen gizlenmiştir, ortada bir yüz vardır, ama elma görünen ama gizli olanı gizler, yani damın yüzünü. Bu sürekli gerçekleşen bir durumdur. Gördüğümüz her şey bir başka şeyi gizler, hep gördüğümüz tarafından gizlenmiş olan şeyi görmek isteriz. Hep gizlenmiş olanı, görünenin bize göstermediğini görmeye dair bir ilgi vardır. Bu ilgi bazen yoğun bir hisse dönüşür, bir çeşit çelişkiye hatta, gizlenmiş olan görünen ile mevcut olan görünen arasında.”

Bu noktada ressamın amacının karmaşık bir simgeci yöntem kullanmadan aslında çok temel bir çelişkiyi bize aktarmaya çalıştığı düşünülebilir. Gördüğümüz birçok şeyin başka mevcut şeyleri gizlediğini biliriz, ya da görürüz. Çoğu zaman ilgimizi çeken gizlenmiş olanlardır. Çünkü varlıklarını biliriz, ama tam olarak göremeyiz. Tıpkı eserdeki adamın yüzü gibi, orada olan ama görmemizin mümkün olmadığı, bu yüzden de bizde ilgi uyandıran birçok şey vardır hayatta. Benzer biçimde adamın ters dönmüş gibi görünen kolu da gizlidir aslında, pardesünün altında. Gerçekten ters dönmüş olup olmadığını anlamak mümkün değildir. Sağdaki ele baktığımızda bile gördüğümüz buğulu biçim, elin yönünün de kafa karıştırıcı olmasını sağlar ve aklımızın sorduğu soruya yanıt sunmaz.

Birçok gerçeküstücü eser gibi, bu eser de yorumlamaya açık bir görünüm sunar. Her insanın görünen ile gizlediği iç derinlikleri olduğu ve eserin bunu yansıttığı düşünülebilir. Günümüz insanının kendi özünü toplumdan saklayarak toplumun beklentilerine uygun görünümler sergilemesi olarak yorumlamak da bir o kadar olasıdır. Bu farklı yorumlamlara bir sınır getirmek mümkün değildir. Çünkü eserin basit yapısı onu yorumlamaya son derece açık biçimde bırakır. Belki de Magritte’in eseri yaratırken amacı da budur.

Eserin ismi de yine birçok Magritte eserinde olduğu gibi yoruma açık ve muğlaktır. Özellikle ortadaki elmanın insanoğlunun ilk günahına (bknz. İlk Günah ve Cennetten Kovuluş “The Fall of Man and Expulsion from Heaven” – Michelangelo) bir referans olduğu ve “İnsanın Oğlu”ndan kastın da Adem (ya da her insan, her insanoğlu) olabileceğini düşünmek mümkündür.

Eser aslında bir otoportre olarak tasarlanmaya başlanmıştır. Fakat Magritte kendi otoportresini yapmayı vicdanı ile bir mücadele olarak görmüş ve son derece güç bulmuştur. Bu yüzden kendisini sıklıkla kullandığı pardesü ve sıradan orta sınıf insanlara ait olan melon şapka ile resmetmiştir. Melon şapkadan bahsederken de onun sıradanlığından, anonimliğinden bahsetmiş ve kendisini diğerlerinden farklı kılmaya çalışmadığını açıklamıştır.

Oysa birçok başka eserinde de tekrarladığı bu melon şapkalı ve pardesülü görünüm kendisinin imzası haline gelmiş, yeşil elmanın yüzünü gizlediği bu otoportresi ise sanat tarihinin en büyük ikonlarından birine dönüşmüştür.

Melon Şapkalı Adam “The Man in a Bowler Hat” (1964)

Çıkartma Sanatı “Decalcomania” (1966)

Golconda (1955)

Konum: Özel Koleksiyon
Tarih: 1964
Dönem: Modernizm
Alt Grup: Gerçeküstücülük “Surrealism”

Leave a comment

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!