KUMSALDA TAHİTİLİ KADINLAR “TAHITIAN WOMEN ON THE BEACH” – GAUGUIN
Gauguin 1891’de Polinezya’ya doğru yola çıkarken Avrupa’nın yapay ve geleneksel bulduğu ortamından kurtulup orada ilkel bir yaşam, el değmemiş bir doğa, özgürlük içinde egzotik bir ortam hayal ediyor; bu yolcuğun sanatına yeni bir ilham kaynağı oluşturacağına inanıyordu. Oysa Tahiti’nin başkenti Papeete’ye ulaştığında karşılaştığı görüntü egzotik bir cennetten çok uzaktı. Kolonileşme ve misyonerlik faaliyetleri sonrasında Papeete çoktan egzotik özelliklerini yitirmiş ve karma bir kültüre bürünmüştü. Yine de Gauguin, başkentten uzak kırsal kesimlerde aradığı egzotik ve ilkel kültüre dair ögeler keşfedebilecekti. (bknz. Ölümün Ruhu Seyrederken “The Spirit of the Dead Watching” (Manao Tupapau) – Gauguin)
Kumsalda Tahitili Kadınlar, Gauguin’in Tahiti’ye ulaştığı yaz ürettiği ilk eserlerdendir. Eserde bir kumsalda yan yana oturan iki kadının günlük yaşantısından bir görünüm sunulmuştur. Günlük işleri arasında muhtemelen bir ara vererek bir araya gelmiş bu iki kadının ruh hallerini okumak oldukça zordur. Yan yana oturmalarına rağmen ikisinin de kendi düşünceleri içine dalmış, neredeyse melankolik denebilecek görünümler sergiledikleri görülür.
Kumların üzerinde oturmuş kadınlardan soldaki seyirciye sırtını çevirmiş, profilden görünmektedir. Gözleri kapalı, düşüncelere dalmış bu kadının üzerinde yöresel giysiler vardır. Beyaz bluzunun altındaki çiçek desenli eteklik “sarong” Tahiti’ye özgü bir içerik sunarken, başındaki tropik çiçek de yöresel görünümünü tamamlar.
Sağdaki kadın seyirciye dönmüş olmasına rağmen seyirciden düşünsel olarak çok uzaktadır. Eserin sağına bakışlarını dikmiş görünse de aslında düşünceli ve sorgular bir ruh hali içinde olduğu anlaşılır. Yöresel görünüme sahip soldaki kadına rağmen, sağdaki pembe kumaştan tek parça bir elbise giymektedir. Bölgedeki misyonerlik faaliyetleri etkisinde yaygınlaşan bu giysi, ada halkında yeni gelen “medeniyet”in etkisini de yansıtır. Düşünceli halini destekler biçimde, kadın elindeki parçalardan dalgın bir durumda bir sepet örmeye başlamaktadır.
Ressam dış hatlarını siyah çizgilerle belirginleştirdiği figürlerini gerçekçi betimlemelerden çok uzak şekilde resmetmiştir. Yüzleri maskemsi biçimde kaba hatlara sahip, vücut hatları kaba ve çarpıktır. Figürlerin tasarımı bir derinlik hissi oluşturmaz, nitekim gerçekçi biçimde ışıklandırılıp gölgelendirilmemişlerdir. Aynı zamanda, geriplanın da bir o kadar iki boyutlu ve düzlemsel olduğu da görülür. Kumsaldan, mavi lagüne, yeşil dağlara ve lacivert okyanusa uzanan hatlar derinliksiz renk bantları olarak tasarlanmıştır. Figürlerin pembe ve kırmızı tonlarındaki canlı renkleri çoğu zaman eserde geriye giderken, açık renkteki kumsalın tonları öne çıkar ve seyircinin derinlik algısını tamamen alaşağı eder.
Gauguin’in bu sentetik biçimde betimlenmiş figürleri, canlı saf renkleri ve düzlemleştirilmiş geriplanı eserin simgesel içeriğini güçlendirir ve seyirciyi figürlerin iç dünyasına uzanmaya ve onları anlamaya çalışmaya teşvik eder. Aynı zamanda da Gauguin’in bulduğu kendi kişisel cennetinden, özgürlük ve dinginliğe dair bir ruh hali sunar.
Konum: Orsay Müzesi “Musé” d’Orsay”, Paris
Tarih: 1891
Dönem: 19. Yüzyıl
Alt Grup: Ard-İzlenimcilik “Post-Impressionism”