SARDANAPALUS’UN ÖLÜMÜ “THE DEATH OF SARDANAPALUS” – DELACROIX
Yunan tarihçi Knidoslu Ctesias’a göre Asur Medeniyeti’nin son kralı olan Sardanapalus (farklı kaynaklarda farklı isimler görmek mümkündür) zevki safa düşkünlüğü ile bilinen yozlaşmış bir figür olarak çökmekte olan bir medeniyetin sinyallerini verir. Tembellik, keyif ve lüks içinde yaşamını sürdüren Sardanapalus’un kişisel tatmine büyük önem verdiği, zevk alemleri ile savurganlık içinde olduğu ve sarayında kişisel zevkleri için birçok kadın ve erkek cariye bulundurduğundan bahsedilir.
Söz konusu zevk düşükünlüğü ile doğal olarak halkın tepkisi ile karşı karşıya kalan Sardanapalus, Asurlular’ın düşmanları olan Medler, Persler ve Babilliler tarafından desteklenen bir isyancılar grubu ile yüzleşmek zorunda kalır. Mücadelesinde başarılı olamayan Sardanapalus, isyancıların Ninova şehrindeki sarayını ele geçireceğini anladığında onların eline esir düşmemek için kendini öldürmeye karar verir. Sarayında büyükçe bir cenaze ateşi yakmaya karar veren Sardanapalus, kendisi ile birlikte sahip olduğu mal varlığının, atlarının, hizmetkarlarının ve gözdesi olan Myrrha’nın da dahil olduğu cariyelerinin de onunla birlikte ölmesini ister.
Söz konusu trajik hikaye sanatın birçok dalında etkili eserler üretilmesine ilham vermiştir. İngiliz yazar Lord Byron’ın trajedisi Sardanapalus’u temel alan Fransız ressam Delacroix ise eserinde Sardanapalus’un ölmeden önceki durumunu eserinde betimlemiştir. Her ne kadar Lord Byron’ın eserini kaynak olarak kullanmış olsa da Delacroix hayalgücü ile yarattığı kendi trajedisini seyirciye sunmayı tercih etmiş, ve Byron’ınkinden çok daha vahşi ve kanlı görünen bir tarzda Sardanapalus’un son anlarını yansıtmıştır.
Delacroix eserde Sardanapalus’un trajik sonunu oldukça karmaşık bir ortamla betimlemiştir. Özgün hikayede ateşe verilen kıymetli eşyalar, atlar, cariyeler burada katledilmektedir. Etrafı saran Sardanapalus’un askerleri cariyeleri teker teker acımasızca öldürmektedir. Ön plandaki çıplak cariye ve boğazına hançeri saplayan figür en çarpıcı olanlarıdır. Bir yanda Sardanapalus’un yatağına kapanmış ağlayan gözdesi Myrrha, bir yanda katliamdan kaçışmaya çalışanlar görünürken, Sardanapalus’un atları da resmin solunda katliam ortamına taşınmaktadır. Aynı zamanda Sardanapalus’un değerli eşyaları eserin muhtelif bölgelerine dağılmış olarak görülür. Eserin ortasındaki yatağın altından çıkan dumanlar eserin üst kısımlarında geniş siyah bulut kümeleri şeklinde dağılmakta ve geriplanı karanlık bir görünüme boğmaktadır. Arkaplanda görülen şehrin de bir yandan saldırıya uğradığı yanan duvarlardan belli olmaktadır.
Tüm bu karmaşanın içinde Sardanapalus, altından fil başlarıyla süslü görkemli kırmızı yatağının üzerine uzanmıştır. Ortamdaki dehşet ve panik durumuna rağmen kralın son derece kayıtsız biçimde huzurla yatağına uzanmış olduğu görülür. Yenilginin farkında olan Sardanapalus zalim kararının uygulanması sırasında hem bir yargıç, hem cellat; hem bir oyuncu, hem de seyircidir.
Delacroix söz konusu eseri Fransız İmparatoru Napolyon’un Mısır’da kazandığı zafer sonrasında üretmiştir. Dönem Fransa’sında Doğu’ya dönük ilgi o bölgelerin fethedilmesi ile doğrudan ilişkilidir. Doğu’nun gizemli yanı ve egzotik görünümleri sanatçıları etkilemiş ve Romantik Dönem içinde Oryantalizm akımının doğmasına sebep olmuştur.
Delacroix eserini Doğu’ya yaptığı seyahatlerinden daha önce üretmiş olmasına rağmen Doğu ile ilgili bildiği, gördüğü tüm özellikleri esere yansıtmaya çalışmıştır. Eserde Mısır motifleri içeren başlıklar, Hint işi filler, sarıklar ve giysiler, ressamın eserini mümkün olabildiğince Avrupalı’dan uzak ve Oryantal göstermeye çalışmasının sonucudur.
Eserin tasarımı da işlenen vahşetle paralel şekilde karmaşıktır. Aşağıdan yukarı doğru perspektif daralmasıyla resmedilmiş genişçe yatak, soldan sağa dağılan dumanlar eserde dinamik bir görünüm yaratır. Geriplandaki şehir yanıp yıkılırken onunla birlikte önplanda da insanları, hayvanları öldürüp geçen bir katliam dalgası eserin üzerine yayılmaktadır. Sardanapalus’un katı duruşuna zıtlık gösteren cariyelerin çıplak ve kıvrımlı bedenleri ışığı yansıtan etkili objelere dönüşür. Kırmızın çeşitli tonlarından faydalanan Delacroix eserde istediği dehşet ve şiddet hissini yaratmıştır.
Delacroix ait olduğu Romantik Dönem’in tipik özelliklerinden faydalanmış ve dağınık hatlarla ve cesur fırça darbeleriyle resmedilmiş bir kompozisyon ortaya koymuştur. Kullandığı renklerin çarpıcılığı, ışık ve gölge zıtlıkları yine Romantizim’in seyirci üzerinde yaratmaya çalıştığı duygusal etkiyi ön plana çıkarır niteliktedir. Bu şekilde ressam güçlü bir yaşam ve ölüm hissiyatı oluştururken bir yandan da dinamik biçimde dengelenmiş bir estetik bütünlük sunmuştur.
Konum: Louvre Müzesi “Musée du Louvre”, Paris
Tarih: 1827
Dönem: 19. Yüzyıl
Akım: Romantizm / Oryantalizm “Romanticism / Orientalism”