ÖLÜLER ADASI “THE ISLE OF THE DEAD” – BÖCKLIN
İsviçreli ressam Arnold Böcklin, Simgecilik’in en ünlü kompozisyonlarından sayılan eserinde kasvetli bir gökyüzü önünde denizin ortasından yükselen sarp kayalıklı bir ada resmetmiştir. Adanın kayalıkları ve üzerine oda oda oyulmuş kaya mezarları sanki sihirli bir biçimde aydınlatılmış gibi altın renginde parlamaktadır. İki taraftan uzanan kayaların arasındaki küçük doğal liman görünümü seyircide kuytu bir ortam ve huzur çağrışımı yaparken, adanın ortasından yükselen görkemli servi ağaçları adaya ihtişamlı bir görünüm katar.
Ön planda yine ada gibi aydınlatılmış küçük bir kayık görülür. Bir kayıkçının çektiği küreklerle ilerleyen kayığın içinde beyazlarla kaplı bir tabut ve tabutun hemen önünde ayakta duran beyazlar içinde bir kadın çağrışımı yapan figür görünür. Kayığın karanlıkta suyun üzerinde yavaş yavaş adaya doğru yol aldığı, ve kayıktaki ölüyü adadaki kaya mezarlarından birinde defnedilmek üzere taşıdığı anlaşılır.
Eserde düşük seviyede yerleştirilmiş ufuk çizgisi bir enginlik hissi yaratırken, karanlık tonların arasında güneş batışının son ışıklarını yansıtır gibi parlayan kayalar çarpıcı bir etki oluşturur. Gökyüzünün ve karanlık suyun koyu rengi ile uyumlu olan koyu yeşil tonlardaki serviler eserdeki gizemli havanın pekiştirilmesini sağlar. Serviler genellikle mezarlıklara dikilen ağaçlardır ve yas tutmayı simgeler.
Uyumlu renkler ve yatay-düşey hatların dengesi ile eser sakin ve sessiz bir görünüm içinde umutsuzluk ve gergin bir bekleyişi çağrıştırır. Seyirci resmin bu görsel sessizliğini bozan tek şeyin küreklerin suya batıp çıkarken oluşturduğu su sesleri olduğunu düşünür.
Ahenkli fakat oldukça kasvetli görünümü ile eser aslında ressamın seyirciye iletmeye çalıştığı hayatın geçiciliğini simgeler. Eserin ilk versiyonunu henüz tamamlanmadan görüp ondan etkilenen Frankfurtlu Marie Berna, birkaç yıl önce difteriden ölen kocasının hatırasını anımsatması için ressamdan bir benzerini kendisi için yapmasını talep etmiştir. Böcklin’den esere tabutu ve ayaktaki kadın figürünü eklemesini istemiş, “üzerine hayallar kurulacak” bir resim oluşturmasını arzulamıştır. Böcklin ise mektuplarından birinde eser için: “Bir rüya resmi: öyle bir durgunluk hissi yaratmalı ki, resme bakmakta olan kişi kapı çalındığında bile irkilmeli” diyerek söz etmiştir.
Resmin ilk versiyonlarında Yunan Mitolojisi’nde ölülerin ölüler diyarına taşınmasını sağlayan kayıkçı Charon’un resmedildiği, deniz gibi görünenin Styx nehri, kayıkta ayakta duran figürün ise ölünün ruhu olduğu düşünülmüştür.
Böcklin eserin diğer dört versiyonunda tabutun üzerini çiçeklerle süslemiş, kayıkçının ve adanın görünümü değiştirmiş, hatta ortamı karanlıktan aydınlığa çevirip fırtınalı bir hava bile yaratarak farklı görünümler oluşturmuştur.
Ölüler Adası ressamın deniz ve kara, dinginlik ve fırtına, gece ve gündüz, yaşam ve ölüm, gerçek ve rüya arasında kalan ince çizgiyi resmettiği göz kamaştırıcı bir eser olmakla kalmamış aynı zamanda da sanat tarihinin ikonik parçalarından biri haline gelmiştir; özellikle sinemada birçok kez kullanılmış bir imgeye dönüşmüştür.
Konum: Basel Sanat Müzesi “Kunstmuseum Basel”, Basel
Tarih: 1880
Dönem: 19. Yüzyıl
Akım: Simgecilik “Symbolism”