Blog

BELLEĞİN AZMİ “THE PERSISTENCE OF MEMORY” – DALÍ

Modern sanatın ve gerçeküstücülüğün evrensel simgelerinden sayılan Belleğin Azmi, özellikle Dalí’nin sıradışı hayalgücü ile yarattığı eriyen saatleri ile günümüzün en büyük görsel ikonlarından biri haline gelmiştir. Eserde ilk bakışta göze çarpan eriyen saatler ve resmin ortasındaki biçimsiz, tuhaf insan yüzü seyircide gerçekdışı bir dünya çağrışımı yapar. Fakat arka planda yer alan falezlerle kaplı sahil manzarası gerçek dünyaya ait bir görünüm sunar. Dalí bu manzarayı yerlisi olduğu İspanya’nın Katalonya bölgesindeki Port Lligat’tan almıştır. Bu gerçekçi manzara ve olağandışı semboller ile eser, seyirciye gerçek ile rüya arasında bir geçiş sunar.

Klasik sanat eserleri içerdikleri net ve anlaşılır simgelerle genellikle kolaylıkla yorumlanırken modern sanat eserleri farklı yorumlara açıktır. Dalí’nin bu eseri de farklı yorumlamalara maruz kalmıştır. Birçok yorumda Dalí’nin bu resmi o dönemde gündemde olan Einstein’ın Görecelilik Kuramı “Theory of Relativity” üzerine kurgulaması ele alınmıştır. Kuramla uyumlu olacak şekilde resimde zamanın ve mekanın doğrusal anlamda bir bütünlük içinde olmadığı görülmektedir. Resimdeki nesneler bakış açısına göre tamamen yeniden şekilleniverecek ve formlarını yitirecek gibi görünmektedir. Bu yüzden özellikle de eriyen saat sembolünün zamanın göreceliliğine dair bir işaret olduğu düşünülmüştür.

Ön plandaki eriyen saatler, arka plandaki katı gerçeklik simgesi kayalıklara zıt bir görünüm sergiler ve kontrollü zamanın evrenin gerçekliği ve sonsuzluğu karşısında ne denli yapay kaldığını vurgular.

Dalí, bu eserini hiçbir zaman tam anlamı ile açıklamamıştır, fakat Görecelilik Kuramı üzerine kurgulanıp kurgulanmadığı sorulduğunda, saatlerin eriyen bir Camembert peynirinden esinlenerek tasarlandığını belirtmiştir. Dalí, 1931 yılında halen kendi atılımını yapmaya çalışan 27 yaşında bir sanatçı iken resmin geri planında yer alan Port Lligat manzarası üzerinde yoğunlaşmıştır. Fakat manzara resmini nasıl tamamlayacağı konusunda hala bir fikre sahip değildir. Bu resimle ne yapması gerektiği konusunda kendi içinde bocalaması devam ederken bir gün yediği Camembert peyniri üzerine yoğunlaşmaya başlar. Yaz sıcağinda eriyen peynirin yapış yapış görüntüsü, Dalí’nin gittikçe artan baş ağrısı ve sıkıntılı ruh hali ile birleşerek ona bir halusinasyon yaşatır. Bu yaşadığı halusinasyon etkisi ile resimdeki eriyen saatleri tasarlamaya karar verir.

Dalí’nin bu deneyimi aslında bir tesadüf değildir. Aksine ressamın “kritik-paranoya” olarak adlandırdığı yöntemle bilinçli olarak rüyaya daldığı bilinmektedir. Dalí’nin amacı bu bilinçli rüya aşaması ile kendi bilinçaltına ulaşmak ve rüya-bilinçaltı ortamında gördüklerini uyanır uyanmaz eserlerine aktarmaktır. Böylece rüyalarında gördüğü bilinçaltı tarafından yaratılmış imgeleri eserlerine aktararak gerçeküstü dünyalar yaratmaktadır. Dalí’nin rüyalar ve bilinçaltına dair ilgisinin sebebi de psikanalist Freud’un çalışmalarına ilgi duymasıdır.

Rüya ve bilinçaltı kavramları dikkate alındığında eserdeki simgeler de paralel anlamlar kazanır. Ortada görülen insan yüzü formu gözü kapalı ve uyku halinde remedilmiştir. Halüsinasyon/rüya haline işaret eden bu yüzün Dalí’nin kendi yüzü olduğu iddia edilir. Rüyada görülen nesnelerin genelde biçimsiz oluşunu çağrıştırırcasına bu figür de oldukça şekilsiz bir görüntüye sahiptir. Bu açıdan bakıldığında resimdeki saatlerin de rüya görülürken geçen zamanı işaret ettiğini düşünülebilir.

Eserin hemen sol alt köşesinde yer alan cep saati üzerindeki karıncalar ve eriyen saat üzerinde görülen sinek, çürüme ve yok oluşu çağrıştırır. Resimdeki tek bitki olan zeytin ağacı Dalí’nin birçok eserinde huzur, umut ve iyileşme simgesi olarak kullanılmıştır. Fakat, bu resimde kurumuş görünen ağaç başka bir kavrama işaret etmektedir: ‘Ölüm’. Resmin genelinde yansıtılan bu ölüm hissi, sinek ve karıncalar, bomboş kumsal, geri plandaki sade sonsuzluk, eriyen saatlerle geçen zaman hissi ve uyku/rüya göndermeleri ile de desteklenmektedir.

Anlamı birçok farklı biçimde tartışılsa da Belleğin Azmi’nin seyirciyi yaşamdan ölüme, gerçekten rüyaya dair farklı yolculuklara çıkardığı ve seyircinin algısını tamamen alaşağı ettiği kesindir.

Konum: Modern Sanat Müzesi “Museum of Modern Art (MoMA)”, New York
Tarih: 1931
Dönem:Modernizm
Akım: Gerçeküstücülük “Surrealism”

6 Comments

Leave a comment

Your email address will not be published.

You may use these HTML tags and attributes:

<a href="" title=""><abbr title=""><acronym title=""><b><blockquote cite=""><cite><code><del datetime=""><em><i><q cite=""><strike><strong> 

error: Icerik kopyalanamaz!